Sosyal Medya

Güncel

Obama’nın dış politikası: Beklentiler ve gerçekler - PROF. DR. TARIK OĞUZLU

Obama, Ocak 2009’da göreve geldiğinde iki şeyi başarmak istedi: George W. Bush yönetimi sırasında bozulan Amerika imajını düzeltmek ve 2008 finansal krizinin olumsuz sonuçlarını bertaraf edip ülkesini sağlam bir zemin üzerine oturtmak.



BaÅŸkanlığının ilk günlerinde Obama’nın daha çok ülke içi geliÅŸmelere odaklanacağı ve pahalıya mal olan dış politika maceralarından uzak duracağı anlaşılmıştı. Çin ve Rusya gibi büyük güçlerle kötüleÅŸen iliÅŸkileri onarmayı, stratejik ilgisini ağırlıklı olarak Asya’ya çevirmeyi, Avrupalı müttefiklerle çok taraflı zeminlerde iÅŸbirliÄŸi yapmayı, Orta DoÄŸu’da sonu gelmeyen ulus-devlet inÅŸası çabalarından uzak durmayı, Müslüman ülkelere demokrasi ihracından vazgeçmeyi ve onlarla karşılıklı saygı çerçevesinde sürdürülebilir iliÅŸkiler geliÅŸtirmeyi, dünyayı nükleer ve diÄŸer kitle imha silahlarından arındırmayı, müttefiklerini kendi güvenliklerini saÄŸlama yönünde zorlamayı ve Ä°ran ve Küba gibi uzun süredir düşman görülen ülkeleri liberal dünya düzeni ile bütünleÅŸtirmeyi dış politikasının merkezine koydu. Prof. Dr. Ramazan Gözen’in ifadesiyle, idealist bir yaklaşım benimseyerek daha yaÅŸanabilir bir dünya tasavvuru sundu Obama. Böylece, ABD dışarıda rahat nefes alacak ve kendi ekonomik ve sosyal problemlerini çözme konusunda daha iyi bir konumda olacaktı.
 
‘Stratejik sabır’ ve ‘geriden liderlik’ Obama’nın iki önemli dış politika paradigmasıydı. Ancak baÅŸkanlığı biterken dünya daha iyi bir yerde deÄŸil.
 
‘Stratejik sabır’ ve ‘geriden liderlik yapmak’ Obama’nın iki önemli dış politika paradigmasını oluÅŸturdu. Ä°lki ABD’nin uyguladığı politikaların sonuçları konusunda sabırlı olması gerektiÄŸini ifade ederken ikincisi diÄŸer küresel ve bölgesel aktörlerin krizlerin çözümleri konusunda insiyatif almalarına izin verilmesini ima ediyordu. Eski düşmanlara açılım, geleneksel müttefiklerin kendi güvenliklerine daha fazla para harcamaları ve diÄŸer küresel güçlerin varolan uluslararası sisteme entagrasyonu, ABD’nin uzun zamandır yerine getirmeye çalıştığı küresel güvenliÄŸi saÄŸlama görevinin ortaya çıkarığı maliyetleri azaltacaktı. Bütün idealist görüntüsüne raÄŸmen, bu tarz bir dış politika özünde oldukça realist/gerçekçiydi aslında. Kimileri bu politikayı “çekilme”, kimileri de “ölçek küçültme” olarak tanımladı. Obama, ABD’nin yumuÅŸak ve askeri güç kapasitelerini optimal bir ÅŸekilde harmanlayıp akıllı bir güç olması gerektiÄŸine inanmış ve küresel siyasetin ÅŸekillendirilmesinde sınırlarını bilmenin daha iyi olacağına ikna olmuÅŸ gibiydi. Obama’nın Amerika’nın düşüşünü doÄŸal bir sonuç gibi görmesi ona yöneltien en önemli eleÅŸtirilerden biri oldu hep.
 
YÜKSELEN GÜÇLER
 
Obama’nın düşünce ÅŸekli çokkültürlü ve çok-dinli aile geçmiÅŸinden etkilenmiÅŸ görünüyor. Bu düşünce tarzı onu diÄŸer küresel oyunculara karşı daha hoÅŸgörülü bir yaklaşım benimsemeye itmiÅŸ ve küresel seviyede “farklıklar içinde birliktelik” idealinin mümkün olabileceÄŸine inandırmıştır. Obama’ya göre yeni-mıuhafazakar Bush yönetiminin benimsediÄŸi liberal küresel hegemonya politikası, idealizmin zirvesinde gezinen tehlikeli bir politikaydı. Bunun yerine daha mütevazı, diplomasiyi merkeze koyan ve dünya gerçeklerini dikkate alan pragmatik bir politika tercih edilmeliydi. Amerika küresel zeminde yaÅŸadığı meÅŸruiyet sorununu ancak bu ÅŸekilde aÅŸabilirdi. Bu arka plandan bakıldığında Obama’nın dış politika tercihlerinin dünyada barış ve istikrara ne ölçüde katkıda bulunduÄŸunu tartışmak önem arz ediyor. Bu baÄŸlamda altı çizilmesi gereken ilk nokta ne Rusya’nın ne de Çin’in Obama’nın öngörülerini ve varsayımlarını paylaÅŸtıklarıdır. Rusya, Obama’nın “çekilme/ölçek küçültme” politikasını DoÄŸu Avrupa, Karadeniz ve Orta DoÄŸu bölgelerinde daha aktif roller üstlenmek için bir davet olarak gördü. Westfalya düzeninin temel prensiplerinden biri olan “devletlerin toprak bütünlüğüne saygı göstermek” ilkesine, Kırım’ı iÅŸgal ederek ve Suriye’ye askeri müdahalede bulunarak meydan okudu.
 
MÜTTEFİKLER İÇİN GÜVENİLMEZ
 
Rusya’nın bir Avrasya imparatorluÄŸu olarak yeniden diriltilmeye çalışılması, Rusya’nın kendine özgü medeniyet-devlet kimliÄŸinin ön plana çıkartılması, Rusya’nın Avrupa medeniyetini içine düştüğü postmodern çürüme sürecinden çıkaracak en “özde-Avrupalı” ulus olduÄŸu düşüncesinin sıklıkla zikredilmesi ve Rusya’nın Avrupa ve Orta DoÄŸu’da en baÅŸat oyun kurucu aktöre dönüşmesi son tahlilde Obama’nın baÅŸkanlığı döneminde mümkün oldu. Benzer ÅŸekilde Çin, Obama’nın baÅŸkanlığı döneminde daha iddialı bir dış politika çizgisi takip eder hale geldi. Xi Jinping’in baÅŸa geçmesiyle Çin, daha iddialı/agresif bir tutum takınmaya ve bölgesindeki güvenlik düzeninin meÅŸruluÄŸunu sorgulamaya baÅŸladı. Pekin yönetimi DoÄŸu ve Güney Çin denizlerindeki statükoya meydan okurken Amerika’nın bölgedeki askeri hegemonyasını kırmaya yönelik askeri stratejiler geliÅŸtirdi. DoÄŸu Çin Denizi’nde hava savunma tanıma bölgesi ilan etti, Ä°pek Yolu GiriÅŸimi’ni baÅŸlattı, uluslararası mahkemelerin Güney Çin Denizi ile ilgili kararlarını tanımadı. Tüm bu geliÅŸmeler yine Obama’nın baÅŸkanlığı döneminde gerçekleÅŸti.
 
Obama’nın Suriye politikaları Türkiye ile iliÅŸkilerde belirsizlik ve güven erozyonu yarattı. PYD’ye destek iki ülkeyi karşı karşıya getirdi.
 
Obama’nın Avrupalı müttefiklerine yaklaşımı da beklenen sonucu vermedi. Geçen sekiz yıl boyunca Avrupalı müttefikler Amerika’nın Avrupa’nın güvenliÄŸine olan baÄŸlılığı konusunda şüphe duyarken Rusya’nın Avrupa’da barış ve istikrarın temellerini sarsan giriÅŸimlerinden huzursuz oldular. Avrupalılar ayrıca ABD’nin “Asya’ya dönüş” politikasından rahatsız oldu ve Suriye krizinin uzun süre sürüncemede kalmasından hep Obama’nın çekimser ve aşırı ihtiyatlı politikalarını sorumlu tuttu. Amerika’nın Arap Baharı sürecindeki ve Suriye iç savaşındaki kararsız tutumu, özellikle BeÅŸar Esad’ın AÄŸustos 2013’te muhalif güçlere karşı kimyasal silah kullanması ve Obama’nın daha önce kendisinin belirlediÄŸi kırmızı çizgiden vazgeçip Esad rejime karşı güç kullanmaktan vazgeçmesi, Amerika’nın Avrupa ve Orta DoÄŸu’daki geleneksel müttefiklerinin gözündeki güvenilirliÄŸini ve inandırıcılığını büyük oranda aşındırdı. Ayrıca 2015 yılı yazında Ä°ran’la imzalanan nükleer anlaÅŸma, Suudi Arabistan ve Körfez krallıklarının, Amerika’nın kendilerine verdiÄŸi güvenlik taahhütlerini sorgulamalarına yol açtı. Mısır’daki politikaları da ABD’nin güvenilirliÄŸini ve saygınlığını erozyona uÄŸratmaya devam etti. Obama yönetimi sırasında ABD, müttefiklerinin gözündeki inandırıcılığını büyük oranda kaybetti. Bu durum müttefik ülkelerin hem daha bağımsız hareket etmelerini hem de diÄŸer küresel aktörlerle daha yakın iliÅŸkiler kurmalarını kolaylaÅŸtırdı. Türkiye-Rusya iliÅŸkileri bu baÄŸlamda sunulabilecek en iyi örneklerden biridir.
 
Benzer kaygıları Amerika’nın Asyalı müttefikleri de paylaÅŸtılar/paylaşıyorlar. Amerika’nın DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Asya’daki müttefikleri için Washington ve Pekin’le olan iliÅŸkilerin kalitesi eÅŸit derecede önemlidir. Bu müttefikler iki ülke arasında seçim yapmayı tehlikeli bulurlar ve bir yandan Çin’le daha yakın ekonomik iliÅŸkiler geliÅŸtirmek isterken diÄŸer yandan da güvenliklerine yönelmiÅŸ tehditlere karşı Amerika’yı yanlarında görmek isterler. Amerikan askerlerinin politik istikrar saÄŸlanmadan Irak ve Afganistan’dan çekilmeleri ve Ä°ran’la yapılan nükleer anlaÅŸma Orta DoÄŸulu müttefiklerin güvenlik kaygılarını arttırdı. Amerika’nın politikalarından en kazançlı çıkan ülkenin Ä°ran olduÄŸu algısı son sekiz senede çok güçlendi. Tahran rejimi sadece ekonomik kısıtlamalardan kurtulmakla kalmadı, aynı zamanda bölgedeki -özellikle Irak, Suriye ve Lübnan’da- jeopolitik etkisini artırdı.
 
TÃœRKÄ°YE-ABD Ä°LÄ°ÅžKÄ°LERÄ°
 
Obama’nın Suriye politkaları Türk-Amerikan iliÅŸkilerinde de belirsizlik ve güven erozyonu yarattı. Amerika’nın IŞİD’e karşı savaÅŸta Suriyeli Kürtlerin temsilcisi olan PYD-YPG’ye  verdiÄŸi politik ve askeri destek iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. Türk yetkililer, ABD’nin PYD ile olan iliÅŸkisinden son derece rahatsızlar çünkü PYD’yi PKK terör örgütünün bir kolu olarak görüyorlar. Kuzey Suriye’de Kürtlerin elde edeceÄŸi herhangi bir politik kazanım, özellikle Esad sonrası dönemde ortaya çıkabilecek federal bir oluÅŸum, Ankara için ÅŸu andaki en büyük tehdit kaynağı. Ankara’ya göre IŞİD ve PYD, Türkiye’nin ulusal güvenliÄŸine eÅŸit derecede tehdit oluÅŸtururken Amerika için PYD, IŞİD’e karşı savaÅŸta en güvenilir ortak. ABD’nin Türkiye’nin FETÖ’ye karşı verdiÄŸi mücadelede takındığı ikircikli tavır da iliÅŸkilere tuz-biber eken bir diÄŸer unsur. Obama’nın baÅŸkanlığı biterken dünya onun 2009’da göreve geldiÄŸindeki durumdan daha iyi bir yerde deÄŸil. Rusya ve Çin yükseliÅŸlerini sürdürürken büyük güçler arasında bir çatışma ihtimali hiç de uzak deÄŸil. Obama, baÅŸkanlığı döneminde hiçbir gerçek dış politika icraatinde bulunmadan Nobel Barış Ödülü’yle onurlandırılmıştı. Onun seçilmesi bile dünyada olumlu bir heyecan yaratmıştı. Geride bıraktığımız sekiz sene sonundaysa “Obama bu ödülü geri vermelidir” diye düşünenlerin sayısı hiç de az deÄŸil.
 
KARAR

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.